Kan şekeri dengesizliği
sonucu oluşan diyabet (şeker hastalığı) ve kardiyovaskuler sistem (kalp damar sistemi) komplikasyonlar
arasındaki köprü tabloya metabolik sendrom adı verilir.
Metabolik sendrom; ortak genetik ve çevresel ortamlarda
gelişen, bel çevresi kalınlığı, yüksek tansiyon, kan yağlarında kalitatif ve
kantitatif bozukluk, kan şekeri yüksekliği ile karakterize bir kardiyometabolik
risk faktörleri demetidir.
Metabolik sendrom ve
ilişkili tablolar
Alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması polikistik over
sendromu, uyku apne sendromu, safra taşları gastroözofageal reflü, depresyon,
demans ve astım da metabolik sendromla ilişkili tablolar arasında
sayılmaktadır.
Kan şekeri yüksekliği, hipertrigliseridemi, HDL kolesterol
düşüklüğü, hepatik transaminaz yüksekliği, hiperürisemi, mikroalbüminüri gibi
klasik bulgular yanında CRP ve plazminojen aktivatörü inhibitörü-1 yüksekliği
de metabolik sendromun laboratuvar bulguları arasında yer alır.
Metabolik sendromlu kişilerde metabolik sendromu olmayanlara
göre gelecekte tip 2 diyabet gelişme riski 5 kat, aterosklerotik
kardiyovasküler hastalık gelişime riski ise 2 kat daha fazladır. Ayrıca demans,
kanser, üreme bozuklukları ve karaciğer yağlanması sıklığı da metabolik sendrom
ile birlikte belirgin olarak artmaktadır.
Küresel bir epidemi olarak kabul edilen metabolik sendromun
bir klinik antite olarak ele alınması, tip 2 diyabet ve aterosklerotik kardiyovasküler
hastalık gelişimi için yüksek riskli bireylerin tanımlanmasında ve ortak
koruyucu yaklaşımların belirlenmesinde yarar sağlayacaktır.
Metabolik Sendrom Tanısı
Metabolik sendromun bir çok tanımlamasıı bulunmaktadır. Bu
tanımlamaların ortak noktasını; bel çevresi kalınlığı, insülin direnci, kan
basıncı yüksekliği ve dislipidemi (yüksek trigliserit, düşük HDL kolesterol)
oluşturmaktadır.
Metabolik sendrom
parametreleri
Metabolik sendrom için en son üzerinde uzlaşı sağlanan tanı
kriterleri; artmış bel çevresi, trigliserit yüksekliği, HDL kolesterol
düşüklüğü, kan basıncı yüksekliği ve açlık kan glukozu yüksekliğidir.
Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği tarafından önerilen tanı kriterleri ise ;
Aşağıdakilerden en az biri
Tip 2 diyabet varlığı
Bozulmuş glukoz toleransı
İnsülin direnci
Aşağıdakilerden en az ikisi
Hipertansiyon (sistolik kan basıncı > 130 mmHg, diastolik
kan basıncı >85 mmHg veya antihipertansif ilaç kullanıyor olmak)
Dislipidemi (Açlık trigliseridleri >150 mg/dl veya HDL- kolesterol
erkekte <40 mg/dl, kadında <50 mg/dl)
Abdominal obezite (Vücut kitle indeksi >30 kg/m2 veya bel
çevresi erkekte >94 cm, kadında >80 cm).
Ülkemizde metabolik sendrom
Metabolik sendrom bir çok ülkede erişkin populasyonun %20
ile %30’nu etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunudur. Epidemiyolojik
çalışmalar Türk erişkinlerinde de metabolik sendrom sıklığının çok yüksek ve
giderek artma eğiliminde olduğunu göstermektedir. Metabolik Sendrom Prevalansı
(METSAR) çalışmasında 20 yaş ve üzeri Türk erişkinlerin; ATP III (National
Cholesterol Education Program/Adult Treatment Panel (NCEP/ATP) III)
kriterlerine göre %33.9’unun (kadınlarda
%39.6, erkeklerde %28), IDF (Uluslararası Diyabet Federasyonu) kriterlerine
göre %42.6’sının (kadınlarda %51.1, erkeklerde %33.9) metabolik sendromlu
olduğu bildirilmiştir.
Metabolik Sendrom
Sıklığı Neden Artıyor?
Metabolik sendrom sıklığının artmasında fiziksel
inaktivitenin, sedanter yaşam tarzının ve aşırı beslenmenin tetiklediği
abdominal obezite sıklığındaki artışın yanı sıra hipertansiyon, glukoz
metabolizma bozukluğu ve dislipidemi gibi metabolik sendrom bileşenlenlerinin
yüksek sıklıkta bulunmasının rolü olabileceği düşünülmektedir. PURE Türkiye (PURE; Prospective Urban
Epidemiological Study ) Sağlık Çalışmasında Türk erişkinlerin hafta içi ve
hafta sonu, kır-kent ayırımı olmaksızın günün yaklaşık 6 saatini oturarak
geçirdiği ve günlük enerji alımının 2483.7 kcal gibi yüksek bulunduğu görülmüştür.
Bu bulgular bozuk yaşam tarzının halkımızdaki metabolik sendrom ve abdominal
obezitedeki artışta en önemli faktörler olduğunu düşündürmektedir.
Bel çevresinde durum
ne?
Giderek artan veriler bel çevresi kalınlığının
kardiyometabolik riskin en önemli prediktörlerinden biri olduğunu ortaya
koymaktadır. IDF kriterlerine (erkeklerde bel çevresi sınırı >94 cm,
kadınlarda >80 cm alındığında) göre ülemizde bel çevresi kalınlığı sıklığı
kadınlarda %73.8, erkeklerde %43.2 bulunmuştur.
Metabolik sendrom sıklığı hızla artıyor: nasıl önlem
almalıyız?
Metabolik sendromun önlenmesinde ve tedavisinde yaşam
tarzının düzenlenmesi en öncelikli ve etkili yaklaşım biçimidir.
Egzersiz
Düzenli egzersiz vücut ağırlığını ve yağ oranını azaltır,
HbA1c, LDL kolesterol ve trigliseridleri düşürür, HDL kolesterolü artırır.
Önerilen egzersizler arasında yüzme, bisiklet kullanma, tempolu yürüyüş ve koşu
yer almaktadır. Bu amaçla orta yoğunluktaki bu egzersizlerin günde 30 dakikadan
az olmamak üzere, haftanın çoğu günü, ideali hergün yapılması önerilmektedir.
Diyabet Önleme Çalışmasında diyet ve orta-yoğunlukta bir
fizik aktivite ile sağlanan %7’lik bir kilo kaybının metabolik sendrom
gelişimini %41 azalttığı gösterilmiştir.
Beslenme
Beslenmenin düzenlenmesi yalnızca obezitenin tedavisinde
değil, kan basıncı, glisemi ve lipid profilinin düzeltilmesinde, diyabetin ve
kardiyovasküler komplikasyonların önlenmesinde de etkilidir.
Doymuş yağlardan kısıtlı, kompleks karbonhidratlardan zengin
diyet metabolik sendromlu kişlilerde önerilen bir diyet modelidir. Son
zamanlarda Akdeniz diyeti gibi dengeli
diyet modellerinin koroner kalp hastalığı ve farklı kanser türlerinin yanı sıra
obezite, dislipidemi ve kan basıncı yüksekliği gibi metabolik bozuklukların
sıklığında azalma ile ilişkili oldukları bildirilmektedir. Akdeniz diyeti
sebze, meyve, baklagiller, zeytinyağı, ceviz, fındık, üzüm gibi liften,
kompleks karbonhidratlardan ve tekli doymamış yağlardan zengin, doymuş
yağlardan fakir bir diyettir.
Akdeniz diyetinin vücut yağında azalmanın yanı sıra kan
lipid profili (özellikle HDL kolesterol ve okside LDL kolesterolde), endotel
fonksiyonu ve insülin direnci üzerinde olumlu etki gösterdiği, tromboz riskini
azalttığı ve plazma homosistein düzeylerini düşürdüğü gösterilmiştir. Akdeniz diyetinin
yaş, cinsiyet, fizik aktivite, lipid ve kan basıncı düzeylerinden bağımsız
olarak metabolik sendrom gelişimini %20 azalttığı ortaya konmuştur.
Sonuç
Metabolik sendrom önemli bir halk sağlığı sorunudur. Türk erişkinlerinin yaklaşık üçte biri metabolik sendromludur ve kadınlarda oran daha fazladır. Metabolik sendrom tedavisinde hedef gelecekteki tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalık gelişme riskini azaltmaktır. Bunun için dengeli beslenme ve fizik aktivitenin artırılmasını içeren sağlıklı yaşam bilincinin tüm topluma yerleştirilmesi en makul çözüm gibi görünmektedir.
Bu yazıda anlatılanlar bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve
tedavi için doktorunuzun önerileri çerçevesinde hareket ediniz.