logo

© 2018 Medilab Assist. Tüm hakları saklıdır.

Kapat

Metabolik Sendrom Nedir?

Kan şekeri dengesizliği  sonucu oluşan diyabet (şeker hastalığı) ve kardiyovaskuler  sistem (kalp damar sistemi) komplikasyonlar arasındaki köprü tabloya metabolik sendrom adı verilir.

Metabolik sendrom; ortak genetik ve çevresel ortamlarda gelişen, bel çevresi kalınlığı, yüksek tansiyon, kan yağlarında kalitatif ve kantitatif bozukluk, kan şekeri yüksekliği ile karakterize bir kardiyometabolik risk faktörleri demetidir.

 

                                    Metabolik sendrom ve ilişkili tablolar

Alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması polikistik over sendromu, uyku apne sendromu, safra taşları gastroözofageal reflü, depresyon, demans ve astım da metabolik sendromla ilişkili tablolar arasında sayılmaktadır.

Kan şekeri yüksekliği, hipertrigliseridemi, HDL kolesterol düşüklüğü, hepatik transaminaz yüksekliği, hiperürisemi, mikroalbüminüri gibi klasik bulgular yanında CRP ve plazminojen aktivatörü inhibitörü-1 yüksekliği de metabolik sendromun laboratuvar bulguları arasında yer alır. 

Metabolik sendromlu kişilerde metabolik sendromu olmayanlara göre gelecekte tip 2 diyabet gelişme riski 5 kat, aterosklerotik kardiyovasküler hastalık gelişime riski ise 2 kat daha fazladır. Ayrıca demans, kanser, üreme bozuklukları ve karaciğer yağlanması sıklığı da metabolik sendrom ile birlikte belirgin olarak artmaktadır.

Küresel bir epidemi olarak kabul edilen metabolik sendromun bir klinik antite olarak ele alınması, tip 2 diyabet ve aterosklerotik kardiyovasküler hastalık gelişimi için yüksek riskli bireylerin tanımlanmasında ve ortak koruyucu yaklaşımların belirlenmesinde yarar sağlayacaktır.

Metabolik Sendrom Tanısı

Metabolik sendromun bir çok tanımlamasıı bulunmaktadır. Bu tanımlamaların ortak noktasını; bel çevresi kalınlığı, insülin direnci, kan basıncı yüksekliği ve dislipidemi (yüksek trigliserit, düşük HDL kolesterol) oluşturmaktadır.

Metabolik sendrom parametreleri

Metabolik sendrom için en son üzerinde uzlaşı sağlanan tanı kriterleri; artmış bel çevresi, trigliserit yüksekliği, HDL kolesterol düşüklüğü, kan basıncı yüksekliği ve açlık kan glukozu yüksekliğidir.

Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği tarafından önerilen tanı kriterleri ise ;

Aşağıdakilerden en az biri

Tip 2 diyabet varlığı

Bozulmuş glukoz toleransı

İnsülin direnci

Aşağıdakilerden en az ikisi

Hipertansiyon (sistolik kan basıncı > 130 mmHg, diastolik kan basıncı >85 mmHg veya antihipertansif ilaç kullanıyor olmak)

Dislipidemi (Açlık trigliseridleri >150 mg/dl veya HDL- kolesterol erkekte <40 mg/dl, kadında <50 mg/dl)

Abdominal obezite (Vücut kitle indeksi >30 kg/m2 veya bel çevresi erkekte >94 cm, kadında >80 cm).

Ülkemizde metabolik sendrom

Metabolik sendrom bir çok ülkede erişkin populasyonun %20 ile %30’nu etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunudur. Epidemiyolojik çalışmalar Türk erişkinlerinde de metabolik sendrom sıklığının çok yüksek ve giderek artma eğiliminde olduğunu göstermektedir. Metabolik Sendrom Prevalansı (METSAR) çalışmasında 20 yaş ve üzeri Türk erişkinlerin; ATP III (National Cholesterol Education Program/Adult Treatment Panel (NCEP/ATP) III) kriterlerine göre  %33.9’unun (kadınlarda %39.6, erkeklerde %28), IDF (Uluslararası Diyabet Federasyonu) kriterlerine göre %42.6’sının (kadınlarda %51.1, erkeklerde %33.9) metabolik sendromlu olduğu bildirilmiştir.

Metabolik Sendrom Sıklığı Neden Artıyor?

Metabolik sendrom sıklığının artmasında fiziksel inaktivitenin, sedanter yaşam tarzının ve aşırı beslenmenin tetiklediği abdominal obezite sıklığındaki artışın yanı sıra hipertansiyon, glukoz metabolizma bozukluğu ve dislipidemi gibi metabolik sendrom bileşenlenlerinin yüksek sıklıkta bulunmasının rolü olabileceği düşünülmektedir. PURE  Türkiye (PURE; Prospective Urban Epidemiological Study ) Sağlık Çalışmasında Türk erişkinlerin hafta içi ve hafta sonu, kır-kent ayırımı olmaksızın günün yaklaşık 6 saatini oturarak geçirdiği ve günlük enerji alımının 2483.7 kcal gibi yüksek bulunduğu görülmüştür. Bu bulgular bozuk yaşam tarzının halkımızdaki metabolik sendrom ve abdominal obezitedeki artışta en önemli faktörler olduğunu düşündürmektedir.

Bel çevresinde durum ne?

Giderek artan veriler bel çevresi kalınlığının kardiyometabolik riskin en önemli prediktörlerinden biri olduğunu ortaya koymaktadır. IDF kriterlerine (erkeklerde bel çevresi sınırı >94 cm, kadınlarda >80 cm alındığında) göre ülemizde bel çevresi kalınlığı sıklığı kadınlarda %73.8, erkeklerde %43.2 bulunmuştur.

Metabolik sendrom sıklığı hızla artıyor: nasıl önlem almalıyız?

Metabolik sendromun önlenmesinde ve tedavisinde yaşam tarzının düzenlenmesi en öncelikli ve etkili yaklaşım biçimidir.

Egzersiz

Düzenli egzersiz vücut ağırlığını ve yağ oranını azaltır, HbA1c, LDL kolesterol ve trigliseridleri düşürür, HDL kolesterolü artırır. Önerilen egzersizler arasında yüzme, bisiklet kullanma, tempolu yürüyüş ve koşu yer almaktadır. Bu amaçla orta yoğunluktaki bu egzersizlerin günde 30 dakikadan az olmamak üzere, haftanın çoğu günü, ideali hergün yapılması önerilmektedir.

Diyabet Önleme Çalışmasında diyet ve orta-yoğunlukta bir fizik aktivite ile sağlanan %7’lik bir kilo kaybının metabolik sendrom gelişimini %41 azalttığı gösterilmiştir.

Beslenme

Beslenmenin düzenlenmesi yalnızca obezitenin tedavisinde değil, kan basıncı, glisemi ve lipid profilinin düzeltilmesinde, diyabetin ve kardiyovasküler komplikasyonların önlenmesinde de etkilidir.

Doymuş yağlardan kısıtlı, kompleks karbonhidratlardan zengin diyet metabolik sendromlu kişlilerde önerilen bir diyet modelidir. Son zamanlarda Akdeniz diyeti  gibi dengeli diyet modellerinin koroner kalp hastalığı ve farklı kanser türlerinin yanı sıra obezite, dislipidemi ve kan basıncı yüksekliği gibi metabolik bozuklukların sıklığında azalma ile ilişkili oldukları bildirilmektedir. Akdeniz diyeti sebze, meyve, baklagiller, zeytinyağı, ceviz, fındık, üzüm gibi liften, kompleks karbonhidratlardan ve tekli doymamış yağlardan zengin, doymuş yağlardan fakir bir diyettir.

Akdeniz diyetinin vücut yağında azalmanın yanı sıra kan lipid profili (özellikle HDL kolesterol ve okside LDL kolesterolde), endotel fonksiyonu ve insülin direnci üzerinde olumlu etki gösterdiği, tromboz riskini azalttığı ve plazma homosistein düzeylerini düşürdüğü gösterilmiştir. Akdeniz diyetinin yaş, cinsiyet, fizik aktivite, lipid ve kan basıncı düzeylerinden bağımsız olarak metabolik sendrom gelişimini %20 azalttığı ortaya konmuştur.

Sonuç

Metabolik sendrom önemli bir halk sağlığı sorunudur. Türk erişkinlerinin yaklaşık üçte biri metabolik sendromludur ve kadınlarda oran daha fazladır.  Metabolik sendrom tedavisinde hedef gelecekteki tip 2 diyabet ve kardiyovasküler hastalık gelişme riskini azaltmaktır. Bunun için dengeli beslenme ve fizik aktivitenin artırılmasını içeren sağlıklı yaşam bilincinin tüm topluma yerleştirilmesi en makul çözüm gibi görünmektedir.

Bu yazıda anlatılanlar bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için doktorunuzun önerileri çerçevesinde hareket ediniz.

Paylaş: